Edebiyat Bilgi ve Kuramları
Edebiyat Bilgi ve Kuramları
Edebiyat eserlerini anlamak, yorumlamak ve çözümlemek için geliştirilmiş kuramlar bütününe edebiyat bilgi ve kuramları adını veriyoruz. Bu alan yalnızca edebi eserleri okumakla kalmaz; eserleri toplumsal, tarihsel ve kültürel bağlamlarda da ele alır. Edebiyat kuramları; okuduğumuz metinlerin dil yapılarını, biçimlerini ve içeriklerini inceleyerek metinler hakkında sistemli ve eleştirel düşünceler oluşturmamızı sağlar.
Edebiyat bilgi ve kuramlarında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımları ilerleyen süreçte ayrıntıları ile ele alacağız. Bu yaklaşımları; Biçimsel, Göstergebilimsel ve Sosyal ve Kültürel Yaklaşımlar olarak üç ana başlıkta toplayabiliriz. Biçimsel yaklaşımlarda edebi eserin iç yapısı ve dil özellikleri ön plandayken Göstergebilimsel yaklaşımlarda metinlerdeki simgeler ve anlam katmanları ele alınır. Sosyal ve Kültürel yaklaşımlardaysa edebiyat-toplum ve ideoloji ilişkileri kurulur.
Edebiyat kuramlar, edebi eserleri ve bu eserlerin yazıldığı dönemin özelliklerini anlama noktasında bizler için bir rehberdir. Roman, öykü, şiir, tiyatro gibi metinler yukarıda bahsettiğimiz ana başlıklar doğrultusunda incelenir. Bu incelemeler sayesinde birey eleştirel okuma kavramı ile tanışır.
Sonuç olarak Edebiyat Bilgi ve Kuramları edebiyatın yalnızca okuma ile çerçevelenmediğini gösterir ve edebiyatı sistematik bir biçimde analiz etmeyi öğretir. Bu başlık altında edebi metinlerin ayrıntılı analizlerinin nasıl yapılması gerektiğinin teorik ve pratik bilgilerini sunacağız. Beklemede kalın!
Edebiyat Nedir?
Edebiyat farklı dönemlerde pek çok şekilde tanımlanmıştır. Yapılan bu tanımlamaların ortak noktaları da farklı bakış açıları da vardır. Kullanılan dilin duygu, düşünce ve hayalleri etkili bir şekilde aktaracak nitelikte olması gerektiği vurgulanmaktadır (Deniz, 2018: 19).
Duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, isteklerimizi ve ilgili olduğumuz konuları bazen konuşma yoluyla bazen de yazma yoluyla aktarırız. Aslında bu noktada edebiyat ve temel dil becerilerini ilişkilendirmek mümkündür. Dinleyip izlediklerimiz ve okuduklarımız bir üretim yapmak için bizlere bir hazine oluştururken konuşma ve yazma aracılığıyla birikimlerimizi bir ürüne dönüştürürüz. İşte bu meydana gelen esere edebiyat, bu eseri meydana getiren kişiye de edebiyatçı denir. Edebiyatçı dediğimiz kişiler farklı kişilerin sevinçlerini, heyecanlarını, korkularını, ümitlerini iyi gözlemlerler. Ayrıca kendi iç dünyalarının yorumunu da etkili bir şekilde yaparlar. Böylelikle bazen bir şiir bazen bir roman ya da hikâye bazen ise bir tiyatro metni oluştururlar. Bu oluşturulan türlerin hepsinin temelinde insanın hayatı anlamlandırma biçimi vardır. Bir edebiyatçıya bazen bir çiçeğin yeni bitmiş yaprağı ilham olurken bazen bir insanın sevinç içerisinde attığı kocaman kahkahalar ilham olur. İşte edebiyat bu kadar taze inceliklerden bu kadar büyük noktalara kadar ilerleyebilen bir değişkendir. Belki de edebiyatın bu kadar tartışılma sebebi budur. Her insan her olguyu, hayatı, hayatın içerisinde yer alan ögeleri, bitkileri, hayvanları, insanların duygularını farklı gözlemler ve bu gözlemleri farklı yansıtır.
Edebiyatın bireylerde estetik haz ve heyecan uyandırma niteliği dışında mensup olduğu toplumun değerlerini ve kültürel birikimini ortaya koyup bu birikimlerin nesilden nesile aktartılmasını sağlamak gibi bir niteliği de bulunur.
Edebiyatın Diğer Bilim Dalları ile İlişkisi
Edebiyat ve Tarih Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunur?
Tarih, insanların geçmiş zamanlarda yaşamış olduğu durumları, insanların geçmişten günümüze ulaşan belgelerini ve eserlerini araştıran bir bilim dalıdır. Geçmişteki insanların hayatlarının bütün yönleri incelenirken edebiyattan yararlanmak büyük bir zorunluluktur. Geçmişteki insanların yaşadığı olaylar, bu olayların onlarda bıraktığı duygular ve düşüncelerin yansıtıldığı eserler tarih alanı için büyük bir yardımcı olacaktır.
Tarih; toplumsal olayları, çeşitli süreçleri ve kültürel değişimleri bir kronoloji içerisinde aktarır. Edebiyat da bir toplumun belleğinin oluşumunu ve bireysel deneyim süreçlerini anlamlandırmada büyük rol oynar.
Tarihi olaylar çeşitli metin türlerinin (roman, öykü, şiir, tiyatro vb.) tematik yapısını da etkiler. Edebiyat; tarihsel süreçleri yorumlar, eleştirir ve estetik bir boyut kazandırır. Örneğin Milli Mücadele Dönemi içerisinde oluşturulmuş eserlerde halkın o dönemki psikolojisi, savaşın toplumsal etkileri ve direnme psikolojisi eserlere yansır. Bu noktada tarih edebiyata, edebiyat da tarihe katkı sağlar.
Edebiyat ve Felsefe Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunur?
Felsefe; varlık, bilgi, ahlak, toplum ve insan gibi temel kavramları derin bir şekilde sorgular ve inceler. Yapılan bu sorgulama ve incelemeler de sistematik ve kavramsal bir düşünce üretir. Edebiyat; varlık, bilgi, ahlak, toplum ve insan gibi temel kavramlar ile insanların hayattaki deneyimlerini ,çeşitli duygular ve anlatılar aracılığıyla, ilişkilendirir.
İnsanın varoluşunun duygusal ve düşünsel açıdan ele alınmasında felsefenin edebiyata olan etkileri ve edebiyatın felsefeye olan etkileri rol alır. Örneğin metafizik temalı romanlar edebiyata felsefi bir derinlik kazandırırken burada yer alan betimlemeye, öykülemeye ve anlatmaya dayalı aşamalar da felsefeye farklı bir bakış açısı sunar. Edebiyat bir anlatı, şahıs ya da olay aracılığıyla felsefi fikirlerin teoride kalmasının önüne geçer. Felsefe de edebiyatın bizlere sunmuş olduğu estetik ve duygusal deneyimleri derinleştirir. Edebiyatın biçim ve içerik özellikleri felsefi bir bakış açısıyla analiz edildiğinde metin içerisindeki değerler, etik çatışmalar ve varoluşsal temalar daha net bir biçimde anlaşılır.
Sonuç olarak edebiyat, felsefi fikirleri bir yaşanmışlık boyutuna taşırken felsefe, edebiyatın anlamının derinliğini ve toplumsal bağlamını yorumlayarak bir zenginlik ortaya çıkartır.
Edebiyat ve Sosyoloji Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunur?
Edebiyat ve sosyolojiye baktığımızda ikisinin ortak yönünün insanları ve toplumları anlamak olduğunu görürüz fakat bu durumu gerçekleştirirken kullanılan yöntem ve teknikler birbirinden farklıdır. Sosyolojide; toplumsal yapılar, kurumlar, ilişkiler ve değişimler bilimsel yöntemlerle analiz edilir. Edebiyatta ise bu toplumsal gerçeklikler; bireyin deneyimleri, duyguları ve yaşam öyküleri çerçevesinde incelenir.
Edebiyat sosyolojiyi, sosyoloji de edebiyatı besler. Duruma edebiyatın sosyolojiyi beslemesi açısından bakarsak toplumların değerlerini, normlarını, inançlarını, ideolojilerini ve çatışmalarını anlamada edebiyat oldukça etkili bir kaynaktır. Yazılan metnin türü fark etmeksizin metinler yalnızca estetik ürünler değil; aynı zamanda içinde bulunulan dönemin toplumsal yapısının, kültürel hareketlerinin ve zihniyet dünyasının bir belgesidir. Sosyoloji de toplumsal cinsiyet, sınıf, kimlik, göç, yabancılaşma gibi –sosyolojik- kavramları; metinlerde yer alan karakterleri, temaları ve olay örgülerini incelemekte kullanarak metinlerin toplumsal arka planını açıkça ortaya koyar.
Edebiyat ve Psikoloji Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunur?
Edebiyat ve psikoloji, bireylerin içsel dünyalarını çözümleme noktasında ortak bir noktadadır. Psikoloji bir bireyin davranışlarını, bilinç ve bilinçdışı süreçlerini bilimsel yöntemlerle inceler. Edebiyat ise bireyin içinde bulunduğu bu süreçleri estetik bir dil aracılığıyla betimler ve insan ruhunun karmaşık yapısını sezgisel olarak ortaya koymaya çalışır. Aslında edebiyat, insan psikolojisinin bir aynasıdır. Psikoloji de yansıyan bu özellikler çerçevesinde insanın özünü bilimsel yöntemlerle ele alan bir bilim dalıdır.
Edebiyat insanın iç çatışmalarını, ruhunda barındırdığı duyguları, aklındaki fikirleri dışa vuran bir ifade biçimi olduğu için karakterlerin duygu, düşünce ve davranışlarını anlamamız konusunda bize yardımcı olur. Psikolojide yer alan bazı kuramsal kavramlar ( benlik, bilinçdışı, bilinç, kimlik, bastırma, arzu vb.) edebiyat aracılığıyla somut bir ürün hâline getirilir. Örneğin Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde kaygı, kendine yabancılaşma, duygusal boşluk gibi pek çok psikolojik kavram somutlaştırılarak edebi bir ürün hâline getirilmiştir.
Edebiyatın psikolojiyi beslediği gibi psikoloji de edebiyatı besler. Psikoloji sayesinde bir edebi metnin yazarının içinde bulunduğu ruh hâlini çözümleyebiliriz. Edebi metinleri yeterince anlayabilmek için yazarının içinde bulunduğu ruh hâline de hâkim olmamız gerekir. Bu noktada psikoloji edebiyat için önemli bir yardımcıdır. Ayrıca okuduğumuz metinlerde yer alan karakterlerin psikolojisini daha iyi anlamamızı da sağlar. Psikoloji, çeşitli edebi eleştirilere kuramsal bir zemin oluşturulmasını da sağlar. Metinlerde yer alan bazı semboller, imgeler ve çatışmalar psikolojik terimlerle nesnel bir şekilde açıklanarak okuyucuyu aydınlatır.
Yorum Yap
E-posta hesabınız yayımlanmayacak.
Yorum Bulunamadı !